Sonra yeni binaya taşınıldı; Zuck yaşlanmıştı; Yeni bina bu yakarıyı tanımıyordu; Arada bir duyulsa da bu tınılar sağır duvarlara bir şey söylemiyordu; Ona yabancıydı; Onu hiç içine sindiremedi; Bu duvarlar, huzuru, bilgeliği ve barışı henüz tanımıyordu; Tanıyacak fırsatı da kaçırmıştı; Çünkü o ‘gül bahçesi’ bu binanın hiçbir duvarına dayanamıyordu artık; O bina, gel; gitle bir yükselip, bir alçalan koyu renk, (gücü kendinden gelmeyen) hırslı suların çevrelediği ve dövdüğü kayalık bir adaydı sanki; Dingin ve güzel bir atmosferde, kendisiyle barışık olağanüstü gayretin ve büyük bilginin değerini bilmesi olanaksızdı; Hanna’yı kaybedip yalnız başına yaşamaya başladığı günlerden birinde sabah kahvaltısından hemen sonra, alışkanlığın da etkisiyle terasa çıktı, sezlonga uzandı; Nasıl olduysa uykuya daldı; Gitme vakti geldiğinde çan, tıpkı Hanna’nın ona dokunduğu günlerdeki gibi çaldı ve Strauss’u uyandırdı; Hanna’nın yaptığı sandı, uyku mahmurluğu içinde ve hemen seslendi:; Tamam Hanna, şimdi geliyorum; Rüzgar, terastaki canı tam da Strauss’un kalkması gereken dakikada hareket ettirmişti;